26 Şubat 2010 Cuma

Şampiyonların ortak noktası


"Artık yapmamız gereken, bu maçı unutup önümüzdeki karşılaşmalara konsantre olmak." Çok tanıdık bir cümle hepimiz için, herhangi bir spor müsabakasında sonuç ne olursa olsun maçtan sonra yapılan açıklamalarda mutlaka duyarız bu cümleyi. Çok üzerinde durmayız, ve aslında üzerinde durmamakta da haklıyız taraftar olarak. Çünkü bu cümle, bir klişeden de öte bir hal almıştır artik bizim için. Fakat sporcular acaba bu açıklamayı yaparken arkasındaki önemi gerçekten anlıyorlar mı? Yoksa sadece söylemeleri gerektiği için mi söylüyorlar bunu?


Hep bir şampiyonda olması gereken özelliklerden bahsederiz. Güçlü olması, dayanıklı olması, zeki olması ve daha nice özelliklere sahip olmasi gerektiğinden bahsederiz. Fakat aslında bir sporcuyu "şampiyon" yapan sahip olduğu bu özellikler degil, sahip olmadıklari tek bir özelliktir: Kısa-dönem hafızası. Daha doğrusu berbat bir kısa-dönem hafızasına sahip olmaları.

Gündemde çok yer edinmiş bazi örneklerden yola çıkalım:
 

İlk örnek kuşkusuz Boston Celtics'le olan eşleşmenin 7. ve son maçinda Magic'i konferans finaline taşıyan Hidayet Türkoğlu:
 

Konferans finalinde Cavaliers'a karşı oynarken, bir maçtan sonra Magic koçu Jeff Van Gundy'e Hidayet'in önemi soruldu, neden top onun elindeydi en önemli oyunlarda? Cevap ise ilginçti: "Çünkü berbat bir hafızası var, maç içinde çok kötü oynamış olsa bile, bir çok berbat atış yapmış olsa bile bunlar asla onu etkilemiyor. Tamamen unutuyor maç içinde gerçekleşmiş şeyleri, bu yüzden hiçbir seyden etkilenmeden o ana konsantre olabiliyor." Yine konferans finalinde son oyunda topun Hidayet'in elinde olacagini biliyor herkes, kameralar onun üzerine geldiginde ise karşılaştıkları şey ilginç: Hidayet bir çocuk gibi gülümsüyor! "Bir çok oyuncu seyrettik, ama son oyunda böyle tepki veren birini ilk defa görüyorum!" diyor yorumculardan biri (Yanlış hatırlamıyorsam ESPN'de yorum yapan Charles Barkley idi bunu söyleyen). Ve bu yorumdan sonra gülümseyen Hidayet Lee'ye harika bir pas çikariyor ama Lee bitiremiyor.

 
Başka bir örnek ise Galatasaray'ın başındaki Frank Rijkaard tabi ki:

Van Basten, Frank'in hafızasının zayıf olduğundan bahsediyor. Eski eşi Monique ise çok önemli birsey üzerine konuşurken, Frank'in dondurmanın ne kadar güzel olduğundan bahsedebileceğini söylüyor. Milan'dan eski takım arkadaşları Sacchi'nin taktik seanslarında uykuya daldığından bile bahsediyor. Etrafında gelişen olaylardan kolay bir şekilde soyutlayabiliyor kendini, belki de bilinçaltında istemsiz olarak oluşuyor bu davranış. Fakat ilginç bir şekilde, bu özelliği sayesinde ne zaman baskı altında bir durumla karşılaşsa etrafındaki insanlar, hemen Frank'e dönüyorlar. Onun bu olan bitenden etkilenmeyip aslen yapılması gerekeni yapacağından emin oluyorlar çünkü.

Bir diğer şampiyon, gelmiş geçmiş en büyük tenis oyuncusu oldugu iddia edilen Roger Federer'i -belki de tarihin en müthiş tenis maçı olan 2008 Wimbledon finalinde- yenen Rafael Nadal:

Bitirici vuruşlarının büyük çoğunluğunu tam sayıyı kaybedeceği düşünüldüğünde gerçekleştiren bir mental kale. 2009 Avusturalya Açık'in ardından yaptığı açıklama çok güzel anlatıyor kendi karakterini: "Kariyerim için önemli bir apolet kazandım. Ama 5 saat önce olduğumdan daha iyi değilim şimdi. Maçtan önce kim olduğunuzu bilmek kadar maçtan sonra da kendinizi bilmek çok önemli. Aynısınız degil mi?" İşte burada -diğer örneklerden biraz farklı da olsa- kısa-dönem hafizasını nasıl yokettiğini gösteriyor Nadal. Zaten maç içinde kaybetmeyi kabul etmeyen bir yapıya sahip olduğunu biliyoruz, ama sadece o ana konsantre olup sonrasında değişmeyecegini bilmesi en büyük artısı oluyor maç içinde. Çünkü o vuruşun kendisini farklı kılmayacağını biliyor, böylece maç içinde olup bitene degil sadece o anda yapabileceklerine konsantre oluyor. Kendisini aldığı ünvanlarla kanıtlamaya çalışsa bunu yapamaz.


Yazının en başında bahsedilen o klişe açıklamaya geliyoruz burada yeniden. "Artik yapmamız gereken, bu maçı unutup önümüzdeki karşılaşmalara konsantre olmak". Evet doğru ve önemli bir cümle bu. Fakat arkasındaki düşünce daha da önemli. Kötü bir şut çektikten sonra, ya da top kaybı yaptıktan sonra, ya da hatalı bir gol yedikten sonra da maçtan sonra söylenen bu sözü o ana uyarlayabilmeyi başarması gerekir bir şampiyonun. "Artik yapmamız gereken, o hatayı unutup önümüzdeki pozisyonlara bakmak" diyebilmesi gerekir kendi içinde. Bu yüzden şampiyonlar şampiyon olur. Aslında o kupayı kaldıranla ikinci olan arasında çok küçük farklar vardır. Herhangi bir pozisyon farklı işlese yer değiştirebilir bu sporcular.

Kısa-dönem hafızasını ortadan kaldırmak, oyun içinde olup bitenden etkilenmemek çok önemlidir bir sporcu için. Mental dayanıklılığın temel noktası budur. Bu olguyu ortadan kaldırmadan bir kişinin şampiyon olması çok zor. Hele ki ülkemizde.

Tarih bir çok şampiyon görmüştür, çok zeki olanından çok güçlü olanına, çok teknik olanından hiç vazgeçmeyenine.. Hepsi farklıdır, fakat ortak tek bir yönleri varsa, o da berbat bir "Kısa-dönem hafizası"na sahip olmalarıdır. Bu yüzden işler asıl o küçücük farkı yaratacak noktaya geldiğinde, oyun içinde geçmişte olanlardan etkilenmeyip o ana konsantre olabilirler; ve oyun içindeki baskıyı sürklase edebilirler. Çok zeki olmayıp da çok yetenekli olan birçok şampiyon vardır, çok yetenekli olmayıp da çok dayanıklı olan şampiyonlardan nicelerini görmüştür bu dünya. Kısacası, şampiyonların ortak noktası asla sahip olduklari birçok değer degil, sahip olmadıkları tek bir değerdir: "İyi bir kısa-dönem hafızası".

Hiç yorum yok: