24 Nisan 2010 Cumartesi

Yetki artık sende,ister as ister kes


Başbakan'ın bir televizyon programında gündemimize soktuğu "başkanlık" tartışmasını açıkçası biraz da eğlenerek izliyordum.Tam da Anayasa degişiklikleri TBMM gündemine gelmeden önce,usta bir manevrayla Başbakan'ın gündemin merkezi haline getirdiği "başkanlık" rejimi tartışmaları bize yakışır bir şekilde devam ediyor.Bize yakışır diyorum,çünkü her meselede olduğu gibi bunda da tam kutuplaşma hakim.Başbakan'a yakın olan yayın organları "ne güzel olur,bizim başbakana da başkanlık çok yakışır" pozisyonunu alırken, başbakan'ın demokrasi anlayışından kuşku duyanlar da "başkanlık bizim gibi ülkelerde otoriter bir rejime dönüşür" diyorlar.

Başkanlık rejimi nedir,nasıl olur, nasıl uygulanır,neden ABD dışında hiçbir ülkede başarılı değil tartışmasına hiç girmeden, Başbakan'ın bu konuda samimi olup olmadığını irdeleyeceğim.İlk duyduğumda "Başbakan gündem değiştiriyor" diye düşündüm.Çünkü Başbakan mevcut yetkileri ile yasama organının da üzerinde mutlak güç sahibi.Devasa bir parti organının genel başkanı.Milletvekillerini o seçiyor.Yüzlerce belediye başkanına sahip.Kimin belediye başkanı olacağına o karar veriyor ve belediyeler aracılığı ile yerel idareyi de kontrol altında tutuyor.Milletvekilleri arasından bakanları o belirliyor.Merkezi idarenin tümünü bakanları aracılığıyla atıyor. Aslında başbakanın olur vermediği hiçbir müsteşar, genel müdür,hatta özerk kurumlarin başkanı ilgili ya da bağlı bakan tarafindan atanamaz.Böyle bir uygulamaya yeltenen bakan kendini kabine dışında bulur.Devletin valileri de yine başbakanın onayından geçer.Başbakanın istediği şekilde davranmayan valiler yerlerinde barınamazlar.


Başbakan, sahip oldugu Meclis çoğunluğu nedeniyle yasama üzerinde tam bir yetkiye sahiptir. Onun istemediği hiçbir yasa geçmez, önerge verilemez,yürütmenin işleri denetlenemez.Başbakan'ın gücünü kısmen sınırlayan kurum sadece yargıdır.Bu nedenle Başbakan yargıdan memnun değildir. Bu nedenle, birbiriyle ilgili ilgisiz düzenlemelerin tıpkı "torba yasalar" gibi bir pakete tıkıştırıldığı anayasa değişikliği paketinin en önemli maddeleri yüksek yargı organlarının seçim ve atanma usulünün değiştirildiği maddelerdir.Bu değişiklik ile yüksek yargı da kısmen denetim altina alınmış olacaktır. Sakın yargının bugünkü halini savunduğumu sanmayın.Mevcut haliyle dahi yargı bağımsız değildir.Bağımsız olmadığı gibi tarafsız da değildir.Bizde adaletin gözü bağlı degil,açıktır.Yargı,adaletin yanında değil,devletin tarafindadır.O devlet de vatandaşının özgürlük alanını genişleten değil,sınırlayan bir anlayış temeli üzerine inşa edilmiştir. Buna rağmen bu haliyle dahi yargı,siyasi erkin alanını az da olsa sınırlayan ve denetleyendir.

Başbakan işte bu nedenle mutlu değil.Ve korkarım Başbakan "başkan" olmayı düşlerken yargının da bütünüyle kendi otoritesine bağlı olacağı gibi bir yanlıştan hareket ediyor.O, Obama'nın gücünü istemiyor.Biliyor ki kendi gücü karşısında her adımda denetlenmek ve hesap vermek zorunda kalan,yüksek mahkeme üyelerini ,ölüm ya da yargıcın istifası dışında değiştiremeyen, yenisini atamak için de senatonun oyuna ihtiyaç duyan, Obama çok zavallı kalır.O başka bir başkanın gücüne talip.O başkanın ya da başkanların kim ya da kimler olduğunu da tahmin etmek zor değil.Nitekim Başbakan, talip olduğu gücün nasıl bir güç olduğunu 23 Nisan nedeniyle koltuğunu 4'üncü sınıf öğrencisi Elgin'e bıraktığında açıklamış.Elgin,başbakandan konuşmak için izin isteyince Başbakan "yetki artık senin.İster asarsın,ister kesersin.Her şey sende" diye cevap vermiş.Başbakan bu cevabıyla nasıl bir başkanlık istediğini de çok iyi tarif etmiş. Bu yetkiler demokrasiyle olur mu,hukuk devletine uyar mı, önemli değil!

Başbakanın,başbakanlık yetkisinden ne anladığını gazetelerde okuyana kadar, "başkanlık" sistemi tartışmasını gündem değiştirme olarak düşünüyordum.Ama değilmiş.Başbakan,başkanın
gerçekten sınırsız bir güce sahip olduğunu düşünüyor ve yukarıda saydığım gücünü dahi yetersiz bulduğu için "başkan" olmak istiyormuş.Yani samimiyniş.Bu da beni çok korkutuyor.2010 yılında daha özgür, daha demokratik ,daha çağdaş bir yeryüzü ülkesi olmayı beklerken, "yetki bende,ister asarım ister keserim" diyenler tarafından yönetilen otoriter bir ülkede mi yaşayacağız?

Hiç yorum yok: